10 Aralık 2010 Cuma

GÜNÜN BURCU


Günün Burcu "ASLAN": Her seferinde, "Allah aşkına ben ödiyim" diye hesap tartışmalarına girdiğiniz arkadaşınızın bu haftada hesabı size ödetmesi, kasiyer tarafından şüpheyle karşılanacak.Her gün sadaka verdiğiniz dilencinin, sizi başka bir dilenciye para verirken görmesi, ikiniz arasındaki bağları zedeleyebilir. Hiç tanımadığınız birinden çok feci dayak yiyeceksiniz. Otobüsten inmek için "müsait bir yerde kaptan" derken yine sesiniz "mıy mıy mıy" şeklinde çıktığından kimse duymayacak. Bir sonraki durakta dikkatinizi toplayıp daha gür sesle tekrar ettiğinizde, bütün otobüs size gıpta edecek. Doğru durakta indiğinizi otobüstekilere iyice belli etmek için, tanımadığınız büfeye selam vereceksiniz.
(Mahallenin bakkalına güvenmeyin.)

KEŞKE ÖYLE OLSAYDI


* Otobüslerde beşli sıra arkada değilde önde olsaydı, en arkada şoför hem sürüp hem de huzuru sağlasaydı. Ön beşlide fazla sesli konuşan grubu arkadan sopasıyla dürtüp "şşşşş..." deseydi. Şoför daha da hakim olurdu arabasına. Kimse para vermeden araya sıvışamazdı o zaman. Kimse koltuklarda sevgilisiyle sarmaş do...laş oturamazdı. Kimsenin bakmasını umursamayanlar bile şoförden çekinir, ağırlığı vardır arabada. O'nun misafiriyizdir. Çaktırmadan arabada kızı sıkıştırmak, şoförü bir nevi pezevenk havasına büründürmektir. Dolayısıyla şoför bakarken kimse kimseyi öpemezdi otobüste. Bence şoför en arkada, beşli en önde olmalı.

TAKINTI



1- Doğuş'u, Mahsun Kırmızıgül ile Tarkan arasındaki bir yaşam formu olarak kabullendim
2-Bacaklarım çarpık olmıyaydı, kışın da şort giyerdim utanmadan
3- Sivilcelerimi benden başkasına sıktırmam. Başkası benden fazla özen gösteremez, iyi sıkamaz onları.
4- Kan görünce fena olurum, yığılıveririm yere. Yanımda yara koparanlara uyuz ...olurum bu yüzden.
5- Sadece Fatih Kısaparmak şarkılarında ağlarım, diğerlerinde sadece hislenirim
6- Nerde iri kıyım badici görsem, sporu lanetleyesim gelir
7- Otobüse binmeden önce Besmele çekerim, eğer yanlış otobüse binmişsem Besmelemi geri alırım
8- Kulakları kıllı birini görünce makası jileti alıp temizleyesim gelir.
9- Kene ısırması için doktora gitmem, koparırım kendi elimle, kolonyayla da dezenfekte ederim.
10- Çocukluğumda etrafı keşfederken aldığım yara izlerinden hala utanırım.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Şehiriçi otobüsü, ben ve Umursamazlığım


"Bu gün Allah için ne yaptın?"
Tabii ki de hiçbirşey.
İnsanın önüne gün içinde iyi birşeyler yapma fırsatı geliyor fakat anlayana. Neden böyle dedim anlatayım.
Çarşıya gimek için otobüse bindim, paramı verip arka beşliye oturdum. Kimse yoktu en sola, koltukların arkasındaki cam kenarına çöreklendim. Akabinde camda bir arının dışarı çıkmaya çalıştığını, çok da sinirli olduğunu gördüm. Zavallı hayvan dışarı çıkmak istiyordu ama mümkün değildi. Yardım ediceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz, hemen diğer köşeye kaçtım. Ya sokarsa diye. O köşede otururken arının aniden havalanıp benim tarafıma gelebilme ihtimalinden dolayı çok tedirgindim. Arıyı yan yan bakarak gözetliyordum. Tam o sırada otobüs durakta durdu ve yaşlı bir amca bindi. Parasını verdi bana doğru yürüdü. Arka beşliye oturacağı belliydi. Hemen dizlerimi toplayıp sağa kaykıldım ve dedenin, arının yanına oturmasını sinsice izledim. Dedeye söyleyebilirdim ama ben izlemeyi seçtim. Arı benim yerime en yakınındakini sokar diye düşündüm. Öyle de oldu. Kısa bir süre sonra dedeyi arı soktu ve yere düştü. Derin bir "ohhhhhhhh" çektim. Amcaya olan kinimden değil. Artık rahat rahat yolculuk yapabilirdim. Arı amcayı sokunca ben rahat bir nefes aldım. arı ölmüştü artık.
Böylece bir iyilik fırsatını daha tepmiş oldum. Halbuki camı açıp, arıyı açık olan tarafa doğru yönlendirebilirdim ama yapmadım. Sonuç olarak bir ölü, bir de yaralımız var. Olacağı varmış demek gelmiyor içimden.

HAYIRLI BAYRAMLAR.......

12 Kasım 2010 Cuma

Soysuz köpeğim ve Mehmet Dede

Dün gündüz saatlerinde Hachiko Monotogari'yi izledim. O köpeğin her istasyona geldiği sahnede ben hüngür hüngür ağladım. O anda içimde uyanan hayvan sevgisinden olduğunu sandığım o sahte hayvan sevgisi duygusuyla köpeğimi salıp gece dolaşmasını istedim. Uzun zamandır bağlıydı. Tasmasından tutup çözdüm ve "git özgürlük en büyük hakkın" dedim. Sevinçle koştu boş yollarda. O zıpladı ben mutlu oldum. Köpeğimi daha çok seviyordum artık, onun o karşılıksız sevgisini hiçbirşeye değişmezdim o anda.
Sabah kalktığımda yine bahçeye sağdan soldan getirdiği çöp torbalarını gördüğümde vurdum kafasına taşı. ..........Kaçtı it.. Sonra tekrar çağırdım sevecekmiş gibi yaptım gelince bi daha vurdum, nasıl bi kaçıyo. Sinirimi de alamadım zaten. Temizle dur şimdi işin yoksa. Neler çıkmadı ki çöpten. Kanlı pedler, çocuk bezleri. Peki suç köpeğin miydi, çöpü çöpe atmayan o orsbuçocuğunun muydu? Bence herkes suçlu ben masumum. Bizim sokakta çocuğu olan ve adet gören kim varsa araştırdım fakat bez kullanan kalmadı ki. Hemen diğer sokaklara sıçradı araştırmam. Kim olabilirdi.. ...kanlı pedleri çocuk bezleriyle paketleyip saatli bomba gibi kenara köşeye kim atabilirdi? Sordum... Herkese sordum, hatta adet konusunda ki sorularımdan rahatsız olanlarla kavgaya girmekten kaçınmadım. Biraz ben vurdum biraz onlar, hala burdayım ve yazıyorum.
Eve döndüm poşetlere tekrar baktım. Bebek bezi berbattı, her yeri pislik içindeydi. Eğer bu bebek bunu bir kerede yapabiliyorsa ailesi ona ne yediriyordu ki? O derece fazla. Ama ped az da olsa temizdi, markasına kadar öğrendim.

"ORKİD GECE"

Bakkala koştum, masasına vurdum kanlı pedi, bunun alıcısı hakkında bilgi istiyorum bu mahallede orkid gece kullanan kaç kişi var dedim. Bakkal konuşmak istemedi. Attım 50 lira ve konuş dedim, bildiğin herşeyi anlat. Sağa sola baktı ve kapıyı kapattı. Kimsenin dinlemediğinden emin olduktan sonra bana dönerek "Bu mahallede orkid gece alan 2 kişi var. Biri Dul Nebahat, diğeri ise Mehmet Dede" Dedi. Mehmet dede mi? Peki ya bez? Dul Nebahat de çocuk yok. Bu onun çöpü değil. Ama Mehmet Dede orkidi ne yapıyordu ki?
Koştum eve poşedi kaptım ve nebahatin evine gittim. Kapıyı çaldım, Nebahat açar açmaz poşedi açıp içindekileri ona gösterdim. "Bu ne be manyak, noluyo?" Dedi. Hareketlerinden bunların onun olmadığını anladım. Kesinlikle ona ait değildi. En ufak bir açık vermemişti. Kaç kere yüzüne ped torbası tutulmuştur ki? İlk defa başına geldiği kesindi ve tepkisi normaldi. Şimdi sıra Mehmet Dede'nin evindeydi. Kapıyı çaldım Mehmet dede açtı. Poşedi açıp içindekileri gösterdim, kıpkırmızı oldu. İşte buldum sonunda o poşeti çöpe atmayan hayvanoğlu hayvanı buldum. Mehmet Dede. Anlat dedim herşeyi bilmek istiyorum. Tamam dedi herşeyi söyleyeceğim evlat ama aramızda kalsın
Meğerse Mehmet Dede basur probleminden dolayı orkid kullanıyormuş. Artık yaşlı uzuvlarına söz dinletemediği için de bez kullanıyormuş. Kısacası Mehmet Dede sızdırmaya başlamış. Ağlayarak anlattı herşeyi. Utandığı için çöpe atamıyormuş. Evden çıkarken koynuna sakladığı torbayı köşeye bir yere kimse görmeden bırakıyormuş.
"Aramızda kalacak değil mi?" diye sordu. Hiçbirşey söylemedim Arkamı dönüp gittim. Cevap vermediğim için hala içi içini yiyordur acaba söyledi mi birine diye. En güzel ceza bu oldu ona. Artık kenara köşeye değil de çöpe atar heralde.
Koca bir günü, pis pedlerin sahibini arayarak geçirdim diye, döndüğümde köpeği bir daha dövdüm. Yine yapsın vurmaktan çekinmem.

Herkese saygılar

22 Nisan 2010 Perşembe

Susmak gerekir bazen...


"Bir gün yalnız kalıp kendi kararlarını vermek zorunda kalacaksan, neden başkalarından akıl almayı adet edinirsin" Kendi lafımdır, her zamanda arkasındayım. Kim yalan olduğunu söyleyebilir? Hayatın şutlarını tek tek göğsümde yumuşatıp pasladım sevdiklerime. Adam gibi bir şutum yok, hep pas attım.

Hep susmayı seçtim, ortası olmadığı için. Ya bağırıyordum ya da susuyordum. Bakmayın susmak bağırmaktan daha zor. Kolay olan bağırıp çağırmak, kalp kırmak. Zor olan susmak. Neden insanlar çenesini tutamıyor ki susması gerektiğinde. Ne kadar tatlı geliyor karşındakine üstünlük sağlamaya çalışmak. Ya da haklı çıkmak için çırpınmak. Bağırıp, tartışıp yorulmaktansa, susmak daha zor. İçten içe kemirir insanı nefsi. Susmak o kadar zordur ki, susmak zorunda olan bilir.

İçki içmek, sigara içmek kolaydır, alışınca bırakması da zordur tabi. Yani zor olan doğru olandır diyebiliriz. Kalp kırmak kolaydır, içmek kolaydır, bozmak kolaydır, yıkmak kolaydır. Bütün kötü şeyler kolaydır, zor olan aynı zamanda doğru olandır. Keşke kendim için de zorlansam biraz. Kendim söz konusu olunca kolaya kaçarım, kendime olmayan saygımdan olsa gerek.



Susmak gerekir bazen, her ne kadar içinden vurup yıkmak geçse de, susmak gerekir bazen, her ne kadar seni anlayan biri olmadığını da sanıyor olsan susmak gerekir bazen, daima vardır seni gözeten ve anlayan, haberin bile olmadan...


..........Ben o çimlere hala basmadım.............

21 Mart 2010 Pazar

Kim olursan ol, yine gel. Yatıya da bekleriz!...

İnsanların birbirine selam verirken gözlerde ard niyet arandığı bir zamanda doğan gençlerimize, hayatlarında başarılar dilemek bile gelmiyor içimden.
Başarmak için ezmek zorundalar gibi sanki. Aynı şartlarda olsam kesinlikle çimlere basmadan araziyi geçmenin bir yolunu bulur, en azından bulamazsam
olduğum yerde beklerdim heralde..
Şimdi çimlere basmak mı lazım bazı getiriler için? Şöyle bir düşünce silsilesine takıldığınızda, canlandırmalar geçiyor beyninizin hayırlı işler için kullanmadığınız kısmında.Öyle olsa, böyle olurdu, Ben şunu yapsam, ayıp olurdu, o bunu yapsa kayıp olurdu... Yahu az daha az düşünsem ne olurdu.. İnsan düşünmekten bile sıkılıyor bazen. Neden mi bu konulara girdim? Bu aralar tam üstünden iki tur geçtim bu muhabbetin. Hala çimlere basmadım.
Ben de dört bir yandan, atlı-oklu girdim konuya yağmacılar gibi. Ne yazacağıma bile karar vermedim daha. Öylesine karalamaya çalışıyorum birşeyler.
Az önce mahallenin veletleriyle bir maç çevirdik, aralarında çıkan kavgalardan sonra ben bi 15-20 sene öncesine gittim geldim. Sonra kendi çocukluğumu
düşünürken küçük detaylarıda az biraz olsun hatırladım. İlk hatırladığımda besmelesiz her işe şeytan girer lafıydı. Bu doğru ama sanki birazda abartma gibi geldi bana:) Veya büyükler biraz fazla dibine daldırmış konunun.

Örnekler silsilesi:

"Kitabı okumayı bıraktığında besmele çek kapat, yoksa şeytan okur" Yuhhhhh!... Hani eğitimde eşitlik vardı. Üç beş sayfa okusa ne olacak. Belkide onu topluma
kazandıracağız. Kalplere kötü şeyleri fısıldayan ve insanlara kötü yaptırımları olan bu varlık, iki sayfa kişisel gelişim okusa belki de ne faydası olacak
insanlara. "Aman kapat şeytan okur" Ulan okumadığı için böyle değil mi zaten? Cahil olmasa neden uğraşsın boş işlerle. Bırakın efendim okusun, insanları yolundan saptıracağına sigortalı bir işe girsin değil mi?

"Besmele çek işe başlamadan, yoksa şeytan karışır" Ya bırak karışsın. İnşaatta çalışan bir işçi biraz dinlense, iki kürek sallasa şeytan fena mı olur? Onu aramıza almadığımız için bize bunları yapıyor olabilir mi? Acele işe şeytan karışıyorsa ambulans ve itfaiye şoförleri ne yapsın? Hep işleri acele. Yok yok bi ard niyet var ortada.

"Yemeğine besmele ile başla yoksa şeytan da yer tabağından" İddiaya girerim şeytan bile bamya veya kereviz yemiyordur. Yani bamya veya kereviz yerken kasmanıza gerek yok.

Anlayacağınız şeytana bile iyi niyetle yaklaşan ben, daha çok uzun süre çimlere basmadan araziyi geçmenin bir yolunu bulmamam gibi. Basmaya da niyetim yok hala :)...

SAYGILARIMLA.....

8 Şubat 2010 Pazartesi

Global Piyango

Şans oyunlarıyla aram pek yok, yani var ama tutturamadığım için kendimi şanssız görüyorum. Çok sefer denememe rağmen hayatımda amortiden fazlasını tutturmuş biri sayılmam.
Neden bu kadar şanssızım diye düşünüyordum ve aklıma bir şeyler takılıp düştü.
İnternete girdim ve 1 dakikada dünya üzerinde kaç kişinin öldüğünü araştırdım sonuç da 200-210 arasında çıktı. Dakika da 200 kişiye uğrayan bir kura sistemi varmış ve ben her dakika yırtıyormuşum.

Kısacası şanssız olduğunuzu düşünmenize gerek kalmadı, sizin için araştırdım, şu anda sen bu yazıları okuyabiliyorsan şanslısın.... :)